Beat Kuşağı New York’ta
bir araya gelen ve daha sonra batı yakası kardeşliğine katılan bir grup
Amerikan şairleri ve yazarlarından oluşmuştur. Bu hareket 1950 ve 60’lı
yıllarda belirgin hale gelmiştir. Beat Kuşağı doğaçlama, tutkulu
diyalog, açık cinsellik ve uyuşturucu deneyimleriyle ilgilenmiştir.
Çalışmaları bunlara yansımış ve sonrasında yerleşik edebi dergilere
sızmaya başlamıştır. Beat Kuşağının post modern edebiyata etkisi
yadsınamaz. 1950'li yıllarda konformist bir hayatı yücelten ABD
toplumunun değerlerine karşı olan bu yazarların en önemlilerinden biri
olarak kabul edilen Jack Kerouac aynı zamanda "Beat Kuşağı" terimini de öneren ilk isimdir.
Tarihsel Süreçteki Kökenleri
29 Bunalımı sürecinde, demiryolu inşaatlarında çalışan işçiler,
demiryolları bittikten sonra yeni işler bulma amacıyla kaçak olarak
bindikleri trenlerle Amerika’yı bir uçtan uca dolaşmaya başladılar. 29
Bunalımının getirdiği ekonomik küçülmeden ötürü,o dönemde ancak geçici
ve karın tokluğuna, çiftliklerde iş bulunabiliyordu. Hayatta kalmak için
sürekli eyalet değiştirerek, farklı hasat dönemlerine yetişmek
gerekliydi. Bu mevsimlik işçiler, öyküleriyle Beat Kuşağının esin
kaynağı oldular. Amaçsız demiryolu yolculukları geleneğinin ilk izlerini Jack London'da
görmekteyiz. Beat Kuşağının sanatta hiçbir akıma doğrudan bağlanmadığı
görülebilir. Sanatsal açıdan üretim teknikleri olarak, popüler biçimleri
kullanmazlar. Beat romanlarının ortaya çıkar çıkmaz büyük tepkiyle
karşılaşıp sansürlenmesi, uyandırdıkları dehşetten kaynaklanmıştır.
Beat Kuşağı'nın ortaya çıkışı, sonu gelmeyen yolculuklara ve yer değiştirmelere dayanır. 1940'larda, New York’taki Columbia Üniversitesi’nde bir edebi toplulukta tanışan bir grup öğrenci, Büyük Bunalım sonrası
işsizlerin demiryollarına düşmesi gibi amaçsızca otostopla Amerika’yı
dolaşmaya başladı. Gittikleri her eyalette yeni insanlarla tanıştılar ve
adı henüz konulmasa da sisteme, geleneğe ve alışıldık yaşam biçimlerine
muhalif bir kitle oluşmaya başladı. New York merkez olmak üzere, Denver ve San Francisco'da
toplandılar. Grup içerisinde sanatın çok farklı dallarıyla ilgilenenler
varsa da, Beat Kuşağı en çok edebiyat alanındaki çalışmalarıyla öne
çıkacaktı. Jack Kerouac’ın “Yolda”sı ve Allen Ginsberg’in
“Uluma”sı dönemin en çok tanınan eserleri oldu. Beat Kuşağı’nın sanatta
hiçbir akıma doğrudan bağlanmadığı görülebilir. Sanatsal üretim
teknikleri olarak, popüler biçimleri kullanmazlar. Beat romanlarının
ortaya çıkar çıkmaz büyük tepkiyle karşılanıp sansürlenmesi,
uyandırdıkları dehşetten kaynaklanmıştır. Beat Kuşağı yazarlarının ve
şairlerinin ilk eserleri, alışılmadık üsluplarından ve içeriklerinden
ötürü sansürlendiler. 1950’li yıllarda bu nedenle onlarca dava açıldı,
birçok eser ancak büyük oranda sansürlendikten sonra yayımlanabildi.
Beat Kuşağı’nın felsefi açıdan özünü varoluşçulukta bulmaktayız. Dostoyevski, Nietzsche, Kafka, Heidegger, Sartre, Camus gibi
isimler düşünsel alanda bu fikirleri ilk işleyenler oldular. 20.
yüzyılın dinmek bilmeyen bunalımları ve iki dünya savaşı, adı
koyulamayan bir şeyin ortaya çıkmasına neden olmuştu. “Yabancılaşma”,
“özgürleşme” ve “bulantı” gibi sözcüklerle tanımlanabilecek bu şey, Beat
Kuşağı’nda sonsuz “yaşam coşkusu” olarak vücut bulacaktı.
60'larda Beat Kuşağı
1960’lara girilirken Beat Hareketi, Amerikan yer altı gençliğinin
öncüsü haline gelmiş ve müzikten sinemaya, şiirden romana her alanda
etkisini göstermeye başlamıştı. 60’ların öne çıkan müzisyenleri Beat
Kuşağı’ndan ciddi anlamda etkilendiler. The Doors, Bob Dylan, The Rolling Stones, The Beatles, Pink Floyd gibi
gruplar yaptıkları deneysel çalışmalarla Beat Kuşağı’nın gelenek
yıkıcı-muhalif karakterinin müzikteki temsilcileri oldular.
Mülkiyetsizlik-aidiyetsizlik gibi değerleri merkezine koyan Hippiler doğrudan
Beat Kuşağı’nın derin etkisi altındaydılar. Amerika’daki 68 hareketleri
de eylem pratiğinde Beat Kuşağı’nın tavrına yakın bir duruş
sergilemektedir.
Beatnikler, Buda'yı ve meditasyonu Amerika'ya tanıttılar. Hayatın
monoton ilişki setlerini sürdürmekten ibaret hale geldiği ve bireyin
üretim ilişkilerinin devamlılığını sağlama adına bir araç haline
getirildiği bir sistemde, psikolojik anlamda büyük yıkımların görülmesi
kaçınılmazdı. Zenginleşen Amerika'da alım gücü ne denli yükselse de,
Amerikalılar pembe bir düşün parçası olmadıklarını, maddi alım gücünün
mutluluğu satın almaya yetmediğini anlamaya başlamışlardı. Beat
Kuşağının gençlik üzerindeki büyük etkisi bu arayıştan doğmaktadır.
Beatnikler, gençliği özgürleştirdiler ve insanları kurgulanmış yaşam
biçimlerinin ötesine davet ettiler. 60'ların ikinci yarısında on
binlerce gencin akın akın Hindistan'a doğru yola çıkması, Batı'nın
sıkıcı sınırlarından topluca kaçış anlamına geliyordu ve başkaldırının
doğrudan eyleme dönüşmüş biçimiydi. Bu dönemde Jim Morrison "Dünyayı
istiyoruz, hemen şimdi istiyoruz" diyerek, arayışın ne denli büyük
olduğunu göstermekte ve daha fazla beklenemeyeceğini ifade etmektedir.
Beat Kuşağı ve Yol

Uzakdoğu’ya, Paris’e ve dünyanın en uç köşelerine dek götürür.
Jack Kerouac'ın Yolda (On the Road, 1957) ve Zen Kaçıkları (Dharma Bums), Allen Ginsberg'in Uluma (Howl, 1956) ve William S. Burroughs'un Çıplak Şölen (Naked Lunch, 1959) adlı eserleri bu akımın ilk ve önemli yapıtlarındandır.